alp kamber

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Boşluk ve Hissizlik

Boşluk ve hissizlik tam anlamıyla yaşadığım, onu boylu boyunca, onca kablo ve makinaya bağlı gördüm göreli.

Camaken bir parmaklığın ardından bakmama müsade ediyorlar sadece. İçeri girip çıkan hemşireler, doktorlar, hasta bakıcılar, hepsi aynı cümleyi ezberlemiş '' Allahtan ümit kesilmez'' diyorlar.

Bu kadar kötü olabilecek ne var diyorum doktora. Başlıyor anlatmaya. Meğer  felç geçirmiş bizim dede.Yakın zaman da anjio olmuştu.. Kalp ameliyatı olması gerektiğini ancak masadan kalkamayacağını söylüyor. Beyninde ki bilmem ne damarlarında da tıkanıklık tespit etmişler şimdide.

Doktor anlatıyor ben dinlemiyorum.

Anlamsız anlamsız kafa sallıyorum sadece. İçimden anlayacağım dilde konuş be kardeşim diye avaz avaz bağırmak geliyor. Susuyorum.

Koridor da yürüyorum bi sağa bi sola.. Eskiden her koridorun başında ve sonundaki duvarlara asılan, şu meşhur  hemşire resmini arıyorum. Garip, kaldırmışlar artık yok. Biraz önümde oturan iki teyze var, dostlar başına susmak bilmiyorlar.

Ne yapabilirim ki başka mal mal dolanıyorum işte. Herşey bir an önce olsun bitsin, hastaneden mutlu mesut ayrılayım istiyorum. Ama ne mümkün yelkovan olduğu yere çivi çakmış sanki. İlerlemiyor, ilerlememek için inat ediyor eşşoğlusu..

Zaman zaman içeri girmeme izin veriyorlar. Odaya adım atar atmaz soluduğunuz hava değişiyor. Sert bir tat hissediyorsunuz damaklarınızda, genzinizde bir yanma filan.

Böyle Tuzlu gibi..!!

Spot ışıklar, kablolar, makinalar, dıt dıt dıt öten her ne boka yaradığını bir türlü anlayamadığım alet.

Bilinci kapalı, gözleri kısık. O küçücük aralıktan bana bakıyor sanki. Gözlerimi kaçırıyorum her seferinde. Ama acaba gerçekten bana mı bakıyor diye gözünün içine içine bakıyorum sonrasında.

Hayat sıfırlanıyor işte o anda. Hatırınız da olmayan onlarca şey hatırınıza düşüveriyor.

İlk hissedilen pişmanlık oluyor.Yapmadıklarımın pişmanlığı.. Her birini dakika dakika hatırlayıveriyorsun. Tek bir olay bile atlamadan üstelik.

Ne eşşek adamım ben diyorum kendime.. Eşşek az kalır eşşoğlu eşşek.!!.

Neredeyse dört senedir hiç bir bayram da yanında olmadığım,elini öpüp gönlünü almadığım,sık sık ziyaretine gidip halini hatrını sormadığım için.

Öyle bayram merasimlerini sevmediğin için gitmedin diyor içim.! Konuşuyor işte boş beleş kendi kendine.

İnsan kaybetmeye yakınken anlıyor, varlıkla yokluğun arasında ki farkı.. Böyle var da bir o kadar da yok gibi her şey. Canlı ama cansız gibi.

Her an yeni hatıralarla savaşmaya başlıyorsun. Biri bitiyor diğeri başlıyor. Diğeri bitiyor öteki. Ötekinin öteki..

Çocukluğunuzdan bugününüze, bastonundan fötürüne, sakalının renginden, çorbayı nasıl içtiğine, verdiği nasihatlerden, sizi gördüğündeki gülümsemesine. Her biri teker teker gelip oturuveriyor karşınıza.

En çok ta onunla geçirdiğiniz mutlu anlar yakıyor canınızı. Dedim ya her birini dakika dakika hatırlıyorsunuz işte. Hangi birini yazayım şimdi size.

Bu hislerle başa çıkmak çok zor.

Alt kata iniyorum sigara içmek için sürekli.

Öyle, hastane bahçesindeki ağaçları izliyorum. Meğer cemre düşmüş bahar gelmiş memlekete. Bir kaç çicek açmış, basmamak için özen gösteriyorum. Güneş yüzünü gösteriyor hafiften. Kuşlar ötmeye, karga bokunu yemeye başlıyor. Az ötemde üç beş kişi bir araya gelmiş maç muhabeti yapıyor, sonra sıkılıp siyasete geçiyorlar. Öte tarafta hastane görevlileri hazırlanan kahvaltılıkları teslim alıyorlar hastalara sunmak üzere. Yani hayat herşeye rağmen son hızıyla devam ediyor.

Ama,

İnsan kaybetmeye yakınken anlıyor, varlıkla yokluğun arasında ki farkı.. Böyle var da bir o kadar da yok gibi her şey. Canlı ama cansız gibi.

1 yorum: